4.09.2008

Wagamama

cumartesi Zekeriyaköydeydik, çok sevdiğimiz arkadaşlarımızın biricik kızları ve biricik oğullarının birlikte yaptıkları doğumgünündeydik.. zekeriyaköyün lokali diyebilirim sanırım öyle bir mekanda, açık havada, çimlerin üstünde, sohbeti bol, yemesi içmesi bol, sezonun son doğumgünlerini kutladık... aslında amacımız bu kadar insan biraraya gelince birbirimizden ayrılmamaktı, parti bitince oradan doğruca rumeli kavağına doğru uzayıp, rakı- balık yapacaktık.. ama çocuklar o kadar çok koşturmuşlar, o kadar yorulmuşlardı ki, bizdeki enerjiyi görünce resmen ağlamaya başladılar, eve gitmek istiyorlardı, mecburen geceyi daha uzatmadan yola koyulduk...

ama tabi biz kurtlular, Maslağı geçince bize bir haller oldu, saat daha erken, biraz takılsak, sonra hem acıkacağız da, evde yemek olayı cumartesi akşamı beni bozar..;)birden kendimizi Kanyonda bulmuşuz..

hava biraz serindi ama kanyon yine çok keyifliydi, bilmeyenler için burası bir alışveriş merkezi, ama kapalı tiplerinden değil, caddede geziyormuşcasına havadar, çok şık tasarlanmış, bazen pat diye bir konserle, canlı müzik dinletisiyle karşılaştığınız, bolca ünlü görebildiğiniz(ilgi alanınız ise..:) bir yer..




bayağı bir dolaştık, girebileceklerimize girdik, giremediklerimizin penceresinden lüks hayata şöööyle bir göz gezdirdik..:) derken acıktık ve soluğu Wagamama da aldık... Wagamamaya ilk kez 2-3 sene önce Londradayken gitmiştim, okul sıraları gibi sıralarda, kantin gibi bir ortamda yemek yemek için bir de kuyruk beklediğimize önce inanamamıştım... ama servisin profesyonelliği, yemeklerin şıklığı fikrimi değiştirmem için yeterli olmuştu..

wagamama noodle restaurantı, asya mutfağı... koca kaselerde bir çorbalar getiriyorlar, ramen ,sadece onunla doyup kalkabiliyorsunuz.. sebzeli, karidesli, tavuklu noddle ların herbiri ayrı lezzetli...

şimdilik sadece kanyonda ve taksimdeler... en kısa zamanda kendilerini anadolu yakasına da bekliyoruz...

3.09.2008

Oba Cafe

Yaz bitiyor.. bu yaz belki de en sık gittiğimiz mekan Baltalimanındaki OBA Cafe oldu..

Manzarası dört dörtlük bu mekanda geçen hafta da bir arkadaşımızın 2 kızının doğumgününü kutladık..

Çeşidi bol kahvaltı, boğaz manzarası ile birleştiğinde ödediğimiz kişi başı 25 lira bize çok uygun geldi...

Brunch için geç kalmış bir tavsiye olabilir ama gün içinde de cafe olarak hizmet veren bu yeri dört dörtlük manzarası için bir denemenizde fayda var...

17.08.2008

Çiya Sofrası

Yöresel yemeklerde gelinebilecek son nokta.. bir laboratuvar.. yemek araştırma merkezi...daha ne diyeyim.. çiya sofrası...

Dün bütün gün indirimlerden faydalanmak için çarşıdaydım, kıyafet giyip çıkarmakdan, numarası kalmamış ayakkabının bir küçük numarasına ayağımı sığdırmaya çalışmakdan helak bir halde eve geldim, ev ahalisine akşam için güzel bir yemek hazırlama sözü de vermiştim evden çıkarken ama dönerken çokdaaan verdiğim sözden dönme hallerine girmiştim.. tek istediğim duş alıp, aldıklarımı salona yayıp şöööyle kendimle gurur duymakdı, ne ucuza ne çok çeşit almıştım, aferrinn bana, bu harbe değmişti, savaşdan ganimetle dönen bir amazondum ben...:)

ama ya açlık,ya asla ucuz numaralarla geçiştirmediğimiz cumartesi akşamımız....güzel birşeyler yemeliyiz, ama ne...

hazırlandık evden çıkdık, hala nereye gideceğimizi bilmiyorduk, kadıköye gitmek geldi aklımıza, yıllar olmuştu haftasonu kadıköye gitmeyeli..kadıköy bizim için çiya demekti oysaki bir zamanlar, ama oğlumuzun ilk yıllarında çok kalabalık yerlere girmeye imtina ettik ne yalan söyleyeyim.. ama artık büyüdü, her ortama uyabiliyor, o halde neden çiya olmasın ki...



çiya tam bir yöresel yemekler restaurantı.. sahibi aslen gaziantepli... ama çiya sofrasının ilk dükkanında anadolunun bütün yemeklerini tadabiliyorsunuz, hepsi hergün yapılmıyor tabi ki..ama şu salatalar var yaaa, onlar hergün oradalar....




bu salatalardan kendinize bir tabak hazırlıyorsunuz ve tarttırıyorsunuz.. fikir versin diye yazayım,tepeleme doldurduğum bir tabağa 14 lira ödedik...

salatalar çok lezzetli ama yöresel yemekler için muhakkak bir boşluk bırakın midenize...şu çeşitliliğe bakarmısınız, çiyanın sahipleri anadolunun , egenin bütün yemeklerini araştırıyor, öğreniyor ve bizler için pişiriyorlar..

bu arada çiyanın aynı sokakda 3 restaurantı var, biri yöresel yemekler, diğeri kebap, bir de yeni açtıkları hem yöresel hem de kebap servisi yapılan restaurantları..kebap kısmında da gerçek bir antep restaurantı tadını alabilirsiniz. Bu sene yaptığımız gap gezisinde gaziantepdeki meşhur imam çağdaşa gitmiştik, o kadar kalabalık, çalışanlar o kadar bezgindi ki, yıllarca ismini duyduğum bu restaurant da hiç de özel bir antep restaurantında hissetmemiştim kendimi, lahmacunu türkiyede tek deniyordu, ama var ya, çiyaya bi gidilmeli, bi lahmacunu tadılmalı sonra karşılaştırma yapılmalı derim....

tabi bu kadar çok yedikten sonra midenizi rahatlatmak için de çözümleri var, envai çeşit şerbetleri.. dün akşam sumak şerbeti içtik örneğin.. müthiş lezzetliydi.. bunlardan da denemeyi ihmal etmeyin efendim...

bu arada çiya'nın tarihçesini de buradan okuyabilirsiniz.



11.08.2008

The Marmara Kitchenette

Nevizadeden ana caddeye yeniden çıktığımızda kalabalıkda hiçbir azalma görmedik, bilakis caddenin başından henüz giren o kadar cok insan vardı ki... yaşlandığımızı birkez daha farkettik, çokdan uyku bastırmıştı bize, çok da konuşmadan, elele meydana kadar çıktık.. kahvesiz bitirmezdik böyle geceleri, demek ikimiz de aynı yeri kestirmişiz aslında, hiç duralım, şurada içelim demeden The Marmara'nın önüne kadar geldik.. Çok yazıldı burayla ilgili, eski cafeyi arayanlar, yenisini beğenenler, olmuş diyenler, olmamış diyenler.. bir de biz gitmeliydik...
Kitchenette'e girdik, cadde kenarında bir masaya oturduk.. dekorasyon Beyoğlu'na yakışır olmuş, tuvaletleri bile o kadar şık ve özenliydi ki.. biz çok beğendik.. cadde kenarında bir masada gecenin o saatine tezat heyecan içindeki meydanı seyrettik, kahveler çorba kasesi gibi fincanlarda geldi, sıcacıkdı, servis cok şıkdıçç yan masalara gelen hamburger tabakları biblo gibiydi.. kahvenin yanına makaron söyledik.... her makaron farklı bir lezzetti ve kesinlikle dört dörtlükdü... makaronun porsiyonu 5lira, kahveler 7-8lira arasındaydı...

ve ortak kararımızı verdik, havasından çok da bişey kaybetmemişti mekan.. zaten bulunduğu yer çok özel, servisi, dekorasyonu, lezzeti ile mekan da hakkını vermişti.. tavsiye edilir efendim.. sağlıcakla kalın...

Saki Bahçe

durup durup beyoğlumuz geliyor... iştahımız kabariyor, ayaklarımızın altı kaşınıyor.. bir fırsatını yakalayıp hooop istiklal caddesinde soluğu alıyoruz.. Geçtiğimiz cumartesi akşamı da oradaydık..

Arabayı Kadıköy'de parkettik, vapurla Beşiktaş'a, sarı dolmuşla da Harbiyeye vardık.

Uzun uzun yürümek istiyorduk, nerede duracağımıza karar vermden, öylece...

İstiklal caddesine girer girmez, sanki tüm İstanbul karşıdan üstümüze üstümüze yürüyor gibiydi.. klasik Beyoğlu kokuları ile kitapcılardan gelen beyoğlu müzikleri eşliğinde Galatasaray'a kadar geldik. Eskiden Galatasaray son nokta gibiydi, ondan sonra da 2 yer için yola devam ederdik, biri Odakule'nin oradaki Miğfer, biri de Rio Bravo... artık ikisi de yok, biri Gloria, diğeri de The House Cafe oldu...
Bir de Tünelden karaköye inmek için..
Şu son 3-4 yılda artık caddenin daha da keyifli yerleri Galatasaray Lisesinden sonrası oldu desem yeri var. Hele babylon'un, otto'nun olduğu Tünelin karşı sokaklarına muhakkak bir fırsat yaratıp gitmelisiniz. Daracık sokaklarda sofyalı, gedikli gibi meyhaneler pırıl pırıl beyaz masa örtülü masaları atmışlar.. mezelerin ve rakının mis gibi kokusu birbirine karışmış.. insanlar nasıl keyifli, nasıl koyu sohbetler var.. nevizadeye benziyor ama farkı daha kaliteli, aralarda cafeler, çin restaurantları vs. de var ve biraz daha az turistik.. yani sanki biraz daha istanbullu bir yer...

Tabi rezervasyon yaptırın cumartesi akşamı için muhakkak, nitekim biz de keyfimize göre bir yer bualamayıp oradan ayrılanlardan olduk o akşam...

gam değil, her zaman kendimize bir şekilde yer bulabildiğimiz, biraz da gediklisi olduğumuz Saki'ye doğru yolumuza devam ettik biz de.. ve bulduk da.. saki Nevizade'de bir mekan.. karşı tarafında biraz ileride bir bahçe yaptılar şimdi.. Saki Bahçe adında.. orda yer bulduk.. Sakinin özelliği tiyatrocuların, sinemacıların mesken ettiği yerlerden biri olması aynı zamanda.. o akşam da dizilerden tanıdığımız bir çok yüz aynı masada koyu bir sohbete dalmışlardı..



mezeleri güzel, lezzetli.. servisi hızlı, güleryüzlü.. fiyatları nispeten uygun.. 4-5 çeşit meze, tereyağlı karides ve bir 20lik efe rakıya 60lira verdik.. aynı masayı tünel tarafında 80-90 arası donatabilirdik sanırım...
sohbete daldık, kalabalık, yüzlerce yüz, rakı keyfi derken, gece 1i bulmuştuk... kahve içmek istiyorduk artık, ama burada değil...

6.08.2008

Cunda Balık Restaurant

Ayvalık'a hiç gittiniz mi? Ya Cunda'ya?.... orada balık yemenin, otlu mezelerini tatmanın keyfini aldınız mı hiç?


gidemediniz mi? yazııkkk....neyseki Ayvalık lezzetlerini ayağımıza getiren biri var...aslen Girit'liymiş sahibi..envai çeşit otlu meze kültürü de taa oralardan filizlenmeye başlamış.. Cunda Balık Restaurantı' ından bahsediyorum..


Masanıza oturmadan önce sergideki onlarca çeşit mezeye bir göz gezdirin derim... önce gözleriniz doysun bu ziyafete.. Papules salatası, labada salatası, kuzu kulağı, asfaraja (sarımsak filiziymiş.:)), kazayağı, çiğenginar salatası ve kabak çiçeği dolması... Arasıcaklarda da mezrana, ızgara kalamar yumurtası, kekikli tereyağlı ahtapot, kağıtta mezgit, fener kavurma, patlıcanlı rum böreği hemen sayabileceklerim...



ağzınızın suyu aktı di miiiiiii?

Bir de çok önemli bir ayrıntı, malzemeler tamamen Ayvalık'dan geliyormuş..

Bostancı'da bir ara sokakda.. bulması zor değil.. tarifini kendiniz alın derim...

Nispeten küçük bir yer.. rezervasyonsuz gitmeseniz iyi olur...

Afiyetle kalın...

29.07.2008

Cercis Murat Konağı



Bu siteyi açarken aklıma hemen burası gelmişti, bir ara fırsat bulup yazarım diye geçirmiştim içimden...
Güneydoğu Anadolu gezisine çıkarken aslında aklımda 2 yer vardı görmek için sabırsızlandığım.. biri Nemrut, biri de Mardin....

İkisinde de heyecanlanmakta çok haklı olduğumu gördüm gezi bittiğinde.. Hala gözümü kapatıp Mardin'i düşündüğümde sanki bir masal diyarını düşünüyor gibi oluyorum.. tabi hayaller benim olunca filtreler de koyabiliyorum.. örneğin çanak anten görüntülerini siliyor hayalim.. taş evlerin arasındaki beyaz boyalı evleri, yine taş evlerin kenarına iliştirilmiş 1 odayı hep siliyor hayallerim....

Bizim için gezi demek, illaki gittiğimiz yeri yemek kültürünü de tanımak demek...En özel neresi var ise önceden araştırıp, notlar alıp öyle çıkarız yola... burayı da önceden mimlemiştik... Cercis Murat Konağı....



Gerçek Mardin mutfağıyla tanışmak için buraya kesin gitmelisiniz. .. uzun uzun size yemek isimlerini saymayacağım. şuradaki mönülere bir göz gezdirin lütfen...

Mardin'e yolunuz düştüğünde bu mönülerden birini seçin, mezopotamyaya yüzünüzü dönün ve damağınızın üzerindeki lezzet partisinin tadını çıkarın...

ama tabi bir sıkıntıyı da söylemeden olmaz.. asla hızlı servis almayı beklemeyin, kısıtlı zamanda gitmeyin, üzülürsünüz... çünkü servis gayet yavaş... bunu bir seferlik denememizle söylemiyorum, bu geziden 1 ay sonra eşim bir kez daha gitti Mardin'e, yine aynı sürede servis alabilmiş...



23.07.2008

Pool&Bistro

Eskişehir.. her geçen gün gelişen, güzelleşen baba ocağım... Ortasından nehir geçen her şehir gibi farklı bir güzelliği var...hele son zamanlarda nehrin üstüne yapılan köprüler, köprülerin üzerindeki heykeller bir anda kendinizi küçük bir avrupa şehrinde geziyormuşsunuz gibi hissetmenize sebep olabiliyor..

Gidilecek mekanlar da günden güne artıyor.. birbirinden şık restaurantlar açılıyor.. cafeler, publar...Bunlardan birindeydik bir kaç gece önce.. Pool&Bistro'da... nasıl şık bir cafe pub... Eskişehirin tam merkezinde bulunan eski TMO silolarından dönüştürülme bir otelin bahçesinde, kiremitten yapılma müstakil bir bina... içinde İngiliz publarındaki gibi bir bilardo masası var..



duvarlarda çerçevelenmiş futbol formaları...eşim özellikle çok etkilendi dekordan.. malum futbolla ilgili bir dekor, bira kokusu, bilardo masası.. bir erkeği böyle bir mekana bırakıp 2 gün sonra koyduğunuz yerden geri alabilirsiniz..:)

iç dekor çok şık olmasına rağmen, hava çok sıcak olduğundan bahçesini tercih ettik.. çimlerin üzerine masalar serpiştirilmişti... hafifden rüzgar da esmeye başlamıştı nihayet.. tam sohbet havası...


anne şehrinde karnınız aç evden çıkmanız mümkün değildir tabi... bahçede süper bir mangal keyfinden sonra dışarıdaydık..ama tabi menüye uzunca bir göz gezdirdim sizler için... menü çok dolgun... çok kaliteli bir dünya mutfağı menüsü... ama o ne fiyatlar.. bir an kendimi İstanbul'da sandım.. tamam çok şık bir mekan açmışsınız ama o fiyatlara o güzelim yemeklerinizi tattıracak müşteri bulabilir misiniz her gece, emin değilim açıkcası... 17 milyonluk İstanbul'la, 700bin kişilik Eskişehir'i potansiyel müşteri açısından iyi karşılaştırmak lazım...

nitekim masalara şöyle bir göz attım, çoğunluk bir şeyler içiyor.. hatta ince belli bardaklarda yapılan çay servisi ile ortamı çay bahçesi havasına sokanlar da yok değildi hani...

neyse bizim derdimiz buz gibi bir bira içmek.. efes light istedim, önce garson kızımız siparişi aldı gitti, 5 dakika sonra "özür dilerim biz efes satmıyoruz ki" dedi.. ne var? carlsberg..

tamam onun light'ı.. gene gitti.. onun light'ı yokmuş ki efendim.. peki regular bir bira dedim artık.. biralarımız geldi.. aradan 2-3 dakika geçmedi.. başka bir garson gelip "tazeleyim mi?" diye sordu.. biralarımız daha full yahu... yaklaşınca ""aaa pardon bitti sandım "dedi...bi kendinden emin olmayan, bi ürkek garsonlar ki sormayın..

aynı garsonlar ile gecenin ilerleyen saatlerinde bir iletişim problemi de hesap alma zamanında yaşadık.. tekrarladığımız hesap ricasına ısrarla cevap alamayınca, her zaman en iyi işleyen son çare yöntemimizi uyguladık.. kalkıp kapıya doğru yürüyünce hesap prosedürü de hızlıca halledildi...:)

neyse çok uzattım farkındayım, çok yeni açılmış bu mekanı umarım Eskişehir'e bir daha gittiğimde çok daha iyi durumda görürüm.

Atiye

Ege mutfağını severmisiniz? O zaman size bir yer önereceğim, buram buram Ege kokan bir yer hem de... Atiye!..ne ilginç isim di mi? soramadım adı nereden geliyor bu mekanın diye.. belki mekanın sahibi bir yorum bırakıp bizleri bilgilendirir birgün...

2007de açılmış... İstanbul plazalarının göbeğinde bir yer..öğle yemeği için tasarlanmış ama o kadar lezzetli bir menüsü var ki çalışma saatleri uzadıkca uzamış...

Enginer dolmaları, börülceler, kabak çiçeği, ısırgan otu, kereviz, semizotu, ıspanak kökü,ebegümeci...35 çeşit zeytinyağlı...

ana yemeklerin de çoğu ege otlu...

ferah bir mekan..

güzel servis...

bir de hoşlukları var.. duvarlarda bir yandan resim sergisi yapılıyor..yemeğinizi yerken bir tabloyu beğenip sardırıp götürebiliyorsunuz... tabi öğle arası bir ege rüzgarı keyfi size biraz pahalıya patlayabiliyor... ama bir yandan da bir taşla iki kuş durumları... hayallerinizin tablosuyla nerede karşılacağınız belli olmaz tabi..:)

bir de resim ekledim..boş bir masa... zeytinyağlı ege yemeklerini tadarsanız Atiye'de, gözünüz kapatıp bu masayı hayal edin... Bozcaada'da, Cunda'da, ufak sessiz, sakin bir Ege köyünde hayal edin kendinizi....

keyifle kalın...



22.07.2008

Kirpi


Geçen cumartesi akşamı kızkardeşim ve eşiyle Bağdat caddesinde buluştuk..çocukları pusete atınca istediğimiz kadar da yürüyebilmenin özgürlüğüyle nerdeyse 1 saat yürümüşüz...Hava kararmaya yakın sormaya başladık birbirimize, nerde güzel bir yemek yiyebiliriz? Cafe tarzı olsun, güzel şarap açtırabilelim, dünya mutfağı olsun, çok pahalı olmasın, çocuklarla rahat edebilelim, cumartesi akşamı olmasına rağmen tıklım tıkış da olmasın... bu kadar kriteri yanyana koyunca, özellikle de çocuklarla rahat etme kriteri birden caddede birçok mekanı silmenize sebep olabiliyor..
Caddede arana arana yürümeye devam ederken birden geçtiğimiz 14 şubatta, eşimle evlilik yıldönümümüzü kutladığımız mekan geldi aklımıza.. gittiğimizde kışdı, hoş kış atmosferini de çok beğenmiştik..yüksek tavanları, rahat koltukları, davetkar barı ile bizi o zaman da çok memnun etmişdi.. ama yazın burası daha da güzel olur dediğimizi hatırladık ikimiz de ve soluğu KİRPİ de aldık...

caddenin üstündeki bir apartmanın arka bahçesi gibi.. sakin, keyifli bir mekan.. yerli şarapları 55-60 arasında alabiliyor iken, garsonun bize tavsiyesi ile 67liraya bir italyan şarabı açtırdık.. olmaz böyle bir güzellik...

yemekler hiç pahalı değil.. hamburger tabakları, salatalar, makarnalar hep 13-16 lira civarında..

ana yemekler 18-25 arası..ve porsiyonlar çok büyük, doyurucu..
garsonlar çok ilgili ve bilgili..
bir de size bir küçük tavsiyede bulunayım... böyle arkadaş veya aile masalarında biz herşeyi ortaya servisletiyoruz.. yani diyelim ki salata, aparatif tabağı, pizza ve ana yemek söyledik di mi, herkes kendine söylemiyor, ortaya söylüyor.. böylece gece boyunca herşeyden tatmış oluyoruz.. hem de herşeyi bir kişi seçtiği için gece boyunca övgülerimiz ya da ufak takılmalarımızla sohbet daha da bir keyifleniyor... siz de uygulayın bakın çok keyifli oluyor...

mekanın müşteri memnuniyeti ile ilgili olarak bir örnek vereyim...cafenin hemen yanında bir otopark girişi vardı, çocuklar açısından tedirgin olduk biraz...otopark ile çocukların oynayabileceği alanı kontrol edecek bir görevli hiç yerinden kımıldamadı desem...:)
hal böyle olunca da bize size burayı tavsiye etmek düştü tabi ki..
keyifle kalın..

18.07.2008

Balıkçı Mustafa


Tuzla farklıdır benim için... turistik olarak gidip gördüğünüzden çok farklı yüzlerini gördüm Tuzla'nın.. Mercan mahallelerinin ara sokaklarının sakinliğini, martıların seslerini, kedilerin miskinliğini hep çok sevmişimdir...

Yeşildir, hem de çok yeşil..doğal peyzajının güzelliğinin yanında, bazı evlerin özel peyzajı da sokağa kadar taşmıştır...

Burayı bana sevdiren çok sevdiğim bir dostumdur, ve hemen her buluşmamızda Tuzla gecelerini sahildeki Balıkcı Mustafa'da bitiririz..

Mustafa Bey hanımıyla işletiyordu bu balıkcıyı, ama şimdilerde daha çok İngiltere'de eğitimini tamamlamış olan oğulları Şafak'ın yönetiminde ...Zaten her gittiğinizde hepsini maaile görürsünüz... Hepsi tek tek ilgilenirler müşterileriyle...

Burada bugüne kadar taze olmayan birşey yediğimi hatırlamıyorum. Yazları bir kabak kızartma spesiyalleri var,söylemeseydim ve size servis edilseydi kabak olduğunu anlayamazdınız, eminim, lütfen gidince ısrarla denemek isteyin...

Kışları ise masaya hemen kendi yaptıkları acı soslu biber turşusu ile kalamata siyah zeytinler gelir...

Balıkcı Mustafa'nın bir özelliği de normal şartlarda bir duble rakıdan daha fazlasını servis etmemesidir. Normal şartlarda diyorum, çünkü çok sık giden müşterilerine ikinci bardağı da verdiği görülmüştür..:)

Servis anlattığım gibi gayet iyi..

Fiyatlar da İstanbul'daki "hoşgeldiniz balık restaurantına, sizi gidi cesur insancıklar, hop hop alalım 90-100 liranızı kişibaşı" mekanlarından çok daha ucuzdur...ama salaş balıkcılarla da karıştırmayın durumu olur mu?..

16.07.2008

Bistro 33


Bağdat Caddesi'nde ara sokaklarda süper bir hareketlenme var şu son iki üç yıldır... Caddenin keşmekeşinden bir anda kendinizi ağaçlar atında, çok şık, sevimli mekanlarda bulabiliyorsunuz.

Bunlardan biri de Bistro 33..

Ev yapımı makarnaları süper... Arkadaşımın sipariş ettiği pizza da öyleydi.. odun ateşinde pişiriyorlarmış... Salatalar biraz vasattı, porsiyonları da çok küçük geldi bize...
akşam üstü gittiğinizde daha sakin ve bol sohbetli saatler geçirebilirsiniz, gece ilerledikçe müzik hızlanıyor, içki servisi gece 1e kadar var...

Bağdat caddesi civarında oturan birçok model, manken, sanatçıyı da görme imkanınız var...
Fiyatlar cadde fiyatları tabi ki..Servis çok iyi....
Caddede bir gece geçirmek istiyorum diyenlere, burayı tavsiye edebilirim.

14.07.2008

Suada


Yıllardan beri bütün yıl çalıştığım şehirden yıllık izne çıktığım gece bavulları topladığımız gibi kaçar, soluğu Ege'de, Akdeniz'de alırdık.. şu son birkaç yıldır, oğlumun da büyümesiyle yaz tatilimizin bir kısmını İstanbul'da geçirmeye başladık... O kadar çok yapılacak şey var ki, iyiki de böyle yapmışız diyorum şimdi....

Suada'ya gittik.. köprüden geçerken kafanızı sola çevirdiğinizde göreceğiniz boğazın tam ortasında bir adacık burası...


Kuruçeşme'de ufacık bir iskeleleri var, sürekli servis yapan bir tekneleri var, atladık tekneye geçtik adaya...ücretsiz..


adaya ayak basar basmaz, bizi pırıl pırıl bayanlar karşıladı..tertemiz beyaz havlu servisini yaptılar.. kişi başı 50liramızı da hemen oracıkda aldılar...:) Neyseki oğlumuz hala free faydalanabiliyor bir çok yerden.. son bir yılımız.. 6 yaşından sonra %50ye girmeye başlayacak..


Olimpik, tertemiz bir havuzu var... havuzun dört tarafı boğaz suları...etrafından sürekli tekneler geçiyor...genelde turist gezdiren tekneler olduğu için de biraz meraklı gözlerle karşılaşıyorsunuz.. hatta fotoğraf çeken, dürbünle bakan vs.. neyseki ortada tedirgin olunacak bir durum olmadığından:), durum bizi pek de bozmadı açıkcası...


günün ilerleyen saatlerinde acıktık tabi ki, menuyu istedik, ufak çaplı bi travma yaşamadık değil tabi... hamburger tabakları 25, ana yemekler 30, kokteyler 30, soft içecekler 10 lira... bu fiyatları görmek bizde sadece travma yaptı, ama hamama giren terler, veya eğlenceyse sonuna kadarcı bir çift olduğumuzdan ne yemek istiyorsak yeme durumumuzdan bir fedakarlıkda yapmadık tabi...

ama sık yapılır mı bu hovardalık, yapılmaz sanırım...

park ormanda vs. haftaiçi havuz fiyatları 25-35 arasında geziyor...suadada ise haftaiçi 50, haftasonu ise 70..

ama tabi bu eşsiz manzaranın tam ortasında yüzmenin, güneşlenmenin, içkini yudumlamanın bir bedeli olmalı... netekim.. oldu da..:)


"biz yaptık siz de yapın" derim.. ama bütçenizi ayarladıktan sonra...:)

The House Cafe


Aslında 2002 yılından beri varlar.. ama son 2 yılda ünlerine ün kattılar diyebilirim...karşıya geçtiğimde, ki bu aralar çoğunlukla İstinye Parkdaki oluyor, uğruyorum The House Cafe ye ama bana göre en keyifli şubesine gittim nihayet..Caddebostan House Cafe...

süper bir terası var..

Adalar manzaralı..

Bara oturduk, ama sorun şu ki, barı öyle bir konumlandırmışlar ki Barmenlerde süper bir deniz manzarası var, biz de öylece onlara ve arkalarındaki apartman siluetlerine bakıyoruz..

demek ki neymiş, o güzelim teras havasını yakalayabilmek için kenarlardaki masalardan birini kapmak lazımmış.. ama cumartesi gecesi spontan birşekilde gidip de bunu becerebilmek mümkün mü? tabi ki hayır, rezervasyon şart..

gelelim fiyatlara.. tüm kokteyller 20lira civarında.. süper lezzetli kokteylleri var.. gidenlere Moonwalker ı kesinlikle öneririm... Barda oturmanın bir güzelliği de içkinizin yanında buzun içine yatırılmış kiraz, çerez tabağı, yeşil elma tabağı servis edilmesi...bol bol hem de..

biraz pahalı gibi, ama servis süper...
garsonları çok deneyimli ve prezantabl tipler...


"biz yaptık hemen siz de yapın"derim...:)

Merhaba

Merhaba,

Karamelizede de yapmaya çalıştım zaman zaman ama birçoğunu da yazmadım aslında, çünkü o blogun amacı görülenlerin, gezilenlerin yazılması değil gerçekde... ama bir yandan da bakıyorum, gezmeyi, keşfetmeyi seven, trendi takip etmeye çalışan bir çiftiz biz... yaşadığımız şehrin köşesinde bucağında değil de tam da ortasında yaşamayı tercih edenlerdeniz.. herşeye rağmen.. rağmen derken, bir çocuk yetiştirirken, gece gündüz yoğun işlerde çalışırken, çok pahalı bir şehirde yaşıyorken diyorum...
e iyi de her bişeyler deneyen yazmalı mıdır? tabi ki hayır.. ama benim yazmamın iki geçerli sebebi var..
etrafımda hep tavsiyeye ihtiyacı olduğunu düşündüğüm insanlar oldu.. vakitleri, paraları, enerjileri kısıtlı ve yanlış ok atmak istemiyorlar.. haklılar.. çünkü deneme demek, yarı yarıya kötü seçim yapma durumun da var demek.. denedim, biliyorum..:)
buradan hareketle insanlara samimi görüşlerimi aktarmalıyım diye düşündüm, aslında bu cümle ikinci geçerli sebebimi de barındırıyor.. yaşadıklarımı paylaşmayı, güzel olanı tavsiye etmeyi, yanlışlarımı birilerinin de tekrar etmemesini sağlamayı biraz görev edindim sanırım..
yıllarca özel bir program yapmak isteyenler, haftasonu bir yerlere kaçmak isteyenler beni aradılar, alın işte size bir de blog.. "biz yaptık, siz de yapın".. ya da "biz ettik, siz etmeyin" diyeceğiz bundan sonra...
buyrun bakalım...