4.09.2008
Wagamama
3.09.2008
Oba Cafe
Manzarası dört dörtlük bu mekanda geçen hafta da bir arkadaşımızın 2 kızının doğumgününü kutladık..
Çeşidi bol kahvaltı, boğaz manzarası ile birleştiğinde ödediğimiz kişi başı 25 lira bize çok uygun geldi...
Brunch için geç kalmış bir tavsiye olabilir ama gün içinde de cafe olarak hizmet veren bu yeri dört dörtlük manzarası için bir denemenizde fayda var...
17.08.2008
Çiya Sofrası
Dün bütün gün indirimlerden faydalanmak için çarşıdaydım, kıyafet giyip çıkarmakdan, numarası kalmamış ayakkabının bir küçük numarasına ayağımı sığdırmaya çalışmakdan helak bir halde eve geldim, ev ahalisine akşam için güzel bir yemek hazırlama sözü de vermiştim evden çıkarken ama dönerken çokdaaan verdiğim sözden dönme hallerine girmiştim.. tek istediğim duş alıp, aldıklarımı salona yayıp şöööyle kendimle gurur duymakdı, ne ucuza ne çok çeşit almıştım, aferrinn bana, bu harbe değmişti, savaşdan ganimetle dönen bir amazondum ben...:)
ama ya açlık,ya asla ucuz numaralarla geçiştirmediğimiz cumartesi akşamımız....güzel birşeyler yemeliyiz, ama ne...
hazırlandık evden çıkdık, hala nereye gideceğimizi bilmiyorduk, kadıköye gitmek geldi aklımıza, yıllar olmuştu haftasonu kadıköye gitmeyeli..kadıköy bizim için çiya demekti oysaki bir zamanlar, ama oğlumuzun ilk yıllarında çok kalabalık yerlere girmeye imtina ettik ne yalan söyleyeyim.. ama artık büyüdü, her ortama uyabiliyor, o halde neden çiya olmasın ki...
çiya tam bir yöresel yemekler restaurantı.. sahibi aslen gaziantepli... ama çiya sofrasının ilk dükkanında anadolunun bütün yemeklerini tadabiliyorsunuz, hepsi hergün yapılmıyor tabi ki..ama şu salatalar var yaaa, onlar hergün oradalar....
bu salatalardan kendinize bir tabak hazırlıyorsunuz ve tarttırıyorsunuz.. fikir versin diye yazayım,tepeleme doldurduğum bir tabağa 14 lira ödedik...
salatalar çok lezzetli ama yöresel yemekler için muhakkak bir boşluk bırakın midenize...şu çeşitliliğe bakarmısınız, çiyanın sahipleri anadolunun , egenin bütün yemeklerini araştırıyor, öğreniyor ve bizler için pişiriyorlar..
bu arada çiyanın aynı sokakda 3 restaurantı var, biri yöresel yemekler, diğeri kebap, bir de yeni açtıkları hem yöresel hem de kebap servisi yapılan restaurantları..kebap kısmında da gerçek bir antep restaurantı tadını alabilirsiniz. Bu sene yaptığımız gap gezisinde gaziantepdeki meşhur imam çağdaşa gitmiştik, o kadar kalabalık, çalışanlar o kadar bezgindi ki, yıllarca ismini duyduğum bu restaurant da hiç de özel bir antep restaurantında hissetmemiştim kendimi, lahmacunu türkiyede tek deniyordu, ama var ya, çiyaya bi gidilmeli, bi lahmacunu tadılmalı sonra karşılaştırma yapılmalı derim....
tabi bu kadar çok yedikten sonra midenizi rahatlatmak için de çözümleri var, envai çeşit şerbetleri.. dün akşam sumak şerbeti içtik örneğin.. müthiş lezzetliydi.. bunlardan da denemeyi ihmal etmeyin efendim...
bu arada çiya'nın tarihçesini de buradan okuyabilirsiniz.
11.08.2008
The Marmara Kitchenette
Kitchenette'e girdik, cadde kenarında bir masaya oturduk.. dekorasyon Beyoğlu'na yakışır olmuş, tuvaletleri bile o kadar şık ve özenliydi ki.. biz çok beğendik.. cadde kenarında bir masada gecenin o saatine tezat heyecan içindeki meydanı seyrettik, kahveler çorba kasesi gibi fincanlarda geldi, sıcacıkdı, servis cok şıkdıçç yan masalara gelen hamburger tabakları biblo gibiydi.. kahvenin yanına makaron söyledik.... her makaron farklı bir lezzetti ve kesinlikle dört dörtlükdü... makaronun porsiyonu 5lira, kahveler 7-8lira arasındaydı...
ve ortak kararımızı verdik, havasından çok da bişey kaybetmemişti mekan.. zaten bulunduğu yer çok özel, servisi, dekorasyonu, lezzeti ile mekan da hakkını vermişti.. tavsiye edilir efendim.. sağlıcakla kalın...
Saki Bahçe
Arabayı Kadıköy'de parkettik, vapurla Beşiktaş'a, sarı dolmuşla da Harbiyeye vardık.
Uzun uzun yürümek istiyorduk, nerede duracağımıza karar vermden, öylece...
İstiklal caddesine girer girmez, sanki tüm İstanbul karşıdan üstümüze üstümüze yürüyor gibiydi.. klasik Beyoğlu kokuları ile kitapcılardan gelen beyoğlu müzikleri eşliğinde Galatasaray'a kadar geldik. Eskiden Galatasaray son nokta gibiydi, ondan sonra da 2 yer için yola devam ederdik, biri Odakule'nin oradaki Miğfer, biri de Rio Bravo... artık ikisi de yok, biri Gloria, diğeri de The House Cafe oldu...
Bir de Tünelden karaköye inmek için..
Şu son 3-4 yılda artık caddenin daha da keyifli yerleri Galatasaray Lisesinden sonrası oldu desem yeri var. Hele babylon'un, otto'nun olduğu Tünelin karşı sokaklarına muhakkak bir fırsat yaratıp gitmelisiniz. Daracık sokaklarda sofyalı, gedikli gibi meyhaneler pırıl pırıl beyaz masa örtülü masaları atmışlar.. mezelerin ve rakının mis gibi kokusu birbirine karışmış.. insanlar nasıl keyifli, nasıl koyu sohbetler var.. nevizadeye benziyor ama farkı daha kaliteli, aralarda cafeler, çin restaurantları vs. de var ve biraz daha az turistik.. yani sanki biraz daha istanbullu bir yer...
Tabi rezervasyon yaptırın cumartesi akşamı için muhakkak, nitekim biz de keyfimize göre bir yer bualamayıp oradan ayrılanlardan olduk o akşam...
gam değil, her zaman kendimize bir şekilde yer bulabildiğimiz, biraz da gediklisi olduğumuz Saki'ye doğru yolumuza devam ettik biz de.. ve bulduk da.. saki Nevizade'de bir mekan.. karşı tarafında biraz ileride bir bahçe yaptılar şimdi.. Saki Bahçe adında.. orda yer bulduk.. Sakinin özelliği tiyatrocuların, sinemacıların mesken ettiği yerlerden biri olması aynı zamanda.. o akşam da dizilerden tanıdığımız bir çok yüz aynı masada koyu bir sohbete dalmışlardı..
mezeleri güzel, lezzetli.. servisi hızlı, güleryüzlü.. fiyatları nispeten uygun.. 4-5 çeşit meze, tereyağlı karides ve bir 20lik efe rakıya 60lira verdik.. aynı masayı tünel tarafında 80-90 arası donatabilirdik sanırım...
sohbete daldık, kalabalık, yüzlerce yüz, rakı keyfi derken, gece 1i bulmuştuk... kahve içmek istiyorduk artık, ama burada değil...
6.08.2008
Cunda Balık Restaurant
gidemediniz mi? yazııkkk....neyseki Ayvalık lezzetlerini ayağımıza getiren biri var...aslen Girit'liymiş sahibi..envai çeşit otlu meze kültürü de taa oralardan filizlenmeye başlamış.. Cunda Balık Restaurantı' ından bahsediyorum..
Masanıza oturmadan önce sergideki onlarca çeşit mezeye bir göz gezdirin derim... önce gözleriniz doysun bu ziyafete.. Papules salatası, labada salatası, kuzu kulağı, asfaraja (sarımsak filiziymiş.:)), kazayağı, çiğenginar salatası ve kabak çiçeği dolması... Arasıcaklarda da mezrana, ızgara kalamar yumurtası, kekikli tereyağlı ahtapot, kağıtta mezgit, fener kavurma, patlıcanlı rum böreği hemen sayabileceklerim...
ağzınızın suyu aktı di miiiiiii?
Bir de çok önemli bir ayrıntı, malzemeler tamamen Ayvalık'dan geliyormuş..
Bostancı'da bir ara sokakda.. bulması zor değil.. tarifini kendiniz alın derim...
Nispeten küçük bir yer.. rezervasyonsuz gitmeseniz iyi olur...
Afiyetle kalın...
29.07.2008
Cercis Murat Konağı
23.07.2008
Pool&Bistro
Gidilecek mekanlar da günden güne artıyor.. birbirinden şık restaurantlar açılıyor.. cafeler, publar...Bunlardan birindeydik bir kaç gece önce.. Pool&Bistro'da... nasıl şık bir cafe pub... Eskişehirin tam merkezinde bulunan eski TMO silolarından dönüştürülme bir otelin bahçesinde, kiremitten yapılma müstakil bir bina... içinde İngiliz publarındaki gibi bir bilardo masası var..
duvarlarda çerçevelenmiş futbol formaları...eşim özellikle çok etkilendi dekordan.. malum futbolla ilgili bir dekor, bira kokusu, bilardo masası.. bir erkeği böyle bir mekana bırakıp 2 gün sonra koyduğunuz yerden geri alabilirsiniz..:)
iç dekor çok şık olmasına rağmen, hava çok sıcak olduğundan bahçesini tercih ettik.. çimlerin üzerine masalar serpiştirilmişti... hafifden rüzgar da esmeye başlamıştı nihayet.. tam sohbet havası...
anne şehrinde karnınız aç evden çıkmanız mümkün değildir tabi... bahçede süper bir mangal keyfinden sonra dışarıdaydık..ama tabi menüye uzunca bir göz gezdirdim sizler için... menü çok dolgun... çok kaliteli bir dünya mutfağı menüsü... ama o ne fiyatlar.. bir an kendimi İstanbul'da sandım.. tamam çok şık bir mekan açmışsınız ama o fiyatlara o güzelim yemeklerinizi tattıracak müşteri bulabilir misiniz her gece, emin değilim açıkcası... 17 milyonluk İstanbul'la, 700bin kişilik Eskişehir'i potansiyel müşteri açısından iyi karşılaştırmak lazım...
nitekim masalara şöyle bir göz attım, çoğunluk bir şeyler içiyor.. hatta ince belli bardaklarda yapılan çay servisi ile ortamı çay bahçesi havasına sokanlar da yok değildi hani...
neyse bizim derdimiz buz gibi bir bira içmek.. efes light istedim, önce garson kızımız siparişi aldı gitti, 5 dakika sonra "özür dilerim biz efes satmıyoruz ki" dedi.. ne var? carlsberg..
tamam onun light'ı.. gene gitti.. onun light'ı yokmuş ki efendim.. peki regular bir bira dedim artık.. biralarımız geldi.. aradan 2-3 dakika geçmedi.. başka bir garson gelip "tazeleyim mi?" diye sordu.. biralarımız daha full yahu... yaklaşınca ""aaa pardon bitti sandım "dedi...bi kendinden emin olmayan, bi ürkek garsonlar ki sormayın..
aynı garsonlar ile gecenin ilerleyen saatlerinde bir iletişim problemi de hesap alma zamanında yaşadık.. tekrarladığımız hesap ricasına ısrarla cevap alamayınca, her zaman en iyi işleyen son çare yöntemimizi uyguladık.. kalkıp kapıya doğru yürüyünce hesap prosedürü de hızlıca halledildi...:)
neyse çok uzattım farkındayım, çok yeni açılmış bu mekanı umarım Eskişehir'e bir daha gittiğimde çok daha iyi durumda görürüm.
Atiye
2007de açılmış... İstanbul plazalarının göbeğinde bir yer..öğle yemeği için tasarlanmış ama o kadar lezzetli bir menüsü var ki çalışma saatleri uzadıkca uzamış...
Enginer dolmaları, börülceler, kabak çiçeği, ısırgan otu, kereviz, semizotu, ıspanak kökü,ebegümeci...35 çeşit zeytinyağlı...
ana yemeklerin de çoğu ege otlu...
ferah bir mekan..
güzel servis...
bir de hoşlukları var.. duvarlarda bir yandan resim sergisi yapılıyor..yemeğinizi yerken bir tabloyu beğenip sardırıp götürebiliyorsunuz... tabi öğle arası bir ege rüzgarı keyfi size biraz pahalıya patlayabiliyor... ama bir yandan da bir taşla iki kuş durumları... hayallerinizin tablosuyla nerede karşılacağınız belli olmaz tabi..:)
bir de resim ekledim..boş bir masa... zeytinyağlı ege yemeklerini tadarsanız Atiye'de, gözünüz kapatıp bu masayı hayal edin... Bozcaada'da, Cunda'da, ufak sessiz, sakin bir Ege köyünde hayal edin kendinizi....
keyifle kalın...
22.07.2008
Kirpi
18.07.2008
Balıkçı Mustafa
16.07.2008
Bistro 33
14.07.2008
Suada
The House Cafe
Merhaba
Karamelizede de yapmaya çalıştım zaman zaman ama birçoğunu da yazmadım aslında, çünkü o blogun amacı görülenlerin, gezilenlerin yazılması değil gerçekde... ama bir yandan da bakıyorum, gezmeyi, keşfetmeyi seven, trendi takip etmeye çalışan bir çiftiz biz... yaşadığımız şehrin köşesinde bucağında değil de tam da ortasında yaşamayı tercih edenlerdeniz.. herşeye rağmen.. rağmen derken, bir çocuk yetiştirirken, gece gündüz yoğun işlerde çalışırken, çok pahalı bir şehirde yaşıyorken diyorum...
e iyi de her bişeyler deneyen yazmalı mıdır? tabi ki hayır.. ama benim yazmamın iki geçerli sebebi var..
etrafımda hep tavsiyeye ihtiyacı olduğunu düşündüğüm insanlar oldu.. vakitleri, paraları, enerjileri kısıtlı ve yanlış ok atmak istemiyorlar.. haklılar.. çünkü deneme demek, yarı yarıya kötü seçim yapma durumun da var demek.. denedim, biliyorum..:)
buradan hareketle insanlara samimi görüşlerimi aktarmalıyım diye düşündüm, aslında bu cümle ikinci geçerli sebebimi de barındırıyor.. yaşadıklarımı paylaşmayı, güzel olanı tavsiye etmeyi, yanlışlarımı birilerinin de tekrar etmemesini sağlamayı biraz görev edindim sanırım..
yıllarca özel bir program yapmak isteyenler, haftasonu bir yerlere kaçmak isteyenler beni aradılar, alın işte size bir de blog.. "biz yaptık, siz de yapın".. ya da "biz ettik, siz etmeyin" diyeceğiz bundan sonra...
buyrun bakalım...