17.08.2008

Çiya Sofrası

Yöresel yemeklerde gelinebilecek son nokta.. bir laboratuvar.. yemek araştırma merkezi...daha ne diyeyim.. çiya sofrası...

Dün bütün gün indirimlerden faydalanmak için çarşıdaydım, kıyafet giyip çıkarmakdan, numarası kalmamış ayakkabının bir küçük numarasına ayağımı sığdırmaya çalışmakdan helak bir halde eve geldim, ev ahalisine akşam için güzel bir yemek hazırlama sözü de vermiştim evden çıkarken ama dönerken çokdaaan verdiğim sözden dönme hallerine girmiştim.. tek istediğim duş alıp, aldıklarımı salona yayıp şöööyle kendimle gurur duymakdı, ne ucuza ne çok çeşit almıştım, aferrinn bana, bu harbe değmişti, savaşdan ganimetle dönen bir amazondum ben...:)

ama ya açlık,ya asla ucuz numaralarla geçiştirmediğimiz cumartesi akşamımız....güzel birşeyler yemeliyiz, ama ne...

hazırlandık evden çıkdık, hala nereye gideceğimizi bilmiyorduk, kadıköye gitmek geldi aklımıza, yıllar olmuştu haftasonu kadıköye gitmeyeli..kadıköy bizim için çiya demekti oysaki bir zamanlar, ama oğlumuzun ilk yıllarında çok kalabalık yerlere girmeye imtina ettik ne yalan söyleyeyim.. ama artık büyüdü, her ortama uyabiliyor, o halde neden çiya olmasın ki...



çiya tam bir yöresel yemekler restaurantı.. sahibi aslen gaziantepli... ama çiya sofrasının ilk dükkanında anadolunun bütün yemeklerini tadabiliyorsunuz, hepsi hergün yapılmıyor tabi ki..ama şu salatalar var yaaa, onlar hergün oradalar....




bu salatalardan kendinize bir tabak hazırlıyorsunuz ve tarttırıyorsunuz.. fikir versin diye yazayım,tepeleme doldurduğum bir tabağa 14 lira ödedik...

salatalar çok lezzetli ama yöresel yemekler için muhakkak bir boşluk bırakın midenize...şu çeşitliliğe bakarmısınız, çiyanın sahipleri anadolunun , egenin bütün yemeklerini araştırıyor, öğreniyor ve bizler için pişiriyorlar..

bu arada çiyanın aynı sokakda 3 restaurantı var, biri yöresel yemekler, diğeri kebap, bir de yeni açtıkları hem yöresel hem de kebap servisi yapılan restaurantları..kebap kısmında da gerçek bir antep restaurantı tadını alabilirsiniz. Bu sene yaptığımız gap gezisinde gaziantepdeki meşhur imam çağdaşa gitmiştik, o kadar kalabalık, çalışanlar o kadar bezgindi ki, yıllarca ismini duyduğum bu restaurant da hiç de özel bir antep restaurantında hissetmemiştim kendimi, lahmacunu türkiyede tek deniyordu, ama var ya, çiyaya bi gidilmeli, bi lahmacunu tadılmalı sonra karşılaştırma yapılmalı derim....

tabi bu kadar çok yedikten sonra midenizi rahatlatmak için de çözümleri var, envai çeşit şerbetleri.. dün akşam sumak şerbeti içtik örneğin.. müthiş lezzetliydi.. bunlardan da denemeyi ihmal etmeyin efendim...

bu arada çiya'nın tarihçesini de buradan okuyabilirsiniz.



11.08.2008

The Marmara Kitchenette

Nevizadeden ana caddeye yeniden çıktığımızda kalabalıkda hiçbir azalma görmedik, bilakis caddenin başından henüz giren o kadar cok insan vardı ki... yaşlandığımızı birkez daha farkettik, çokdan uyku bastırmıştı bize, çok da konuşmadan, elele meydana kadar çıktık.. kahvesiz bitirmezdik böyle geceleri, demek ikimiz de aynı yeri kestirmişiz aslında, hiç duralım, şurada içelim demeden The Marmara'nın önüne kadar geldik.. Çok yazıldı burayla ilgili, eski cafeyi arayanlar, yenisini beğenenler, olmuş diyenler, olmamış diyenler.. bir de biz gitmeliydik...
Kitchenette'e girdik, cadde kenarında bir masaya oturduk.. dekorasyon Beyoğlu'na yakışır olmuş, tuvaletleri bile o kadar şık ve özenliydi ki.. biz çok beğendik.. cadde kenarında bir masada gecenin o saatine tezat heyecan içindeki meydanı seyrettik, kahveler çorba kasesi gibi fincanlarda geldi, sıcacıkdı, servis cok şıkdıçç yan masalara gelen hamburger tabakları biblo gibiydi.. kahvenin yanına makaron söyledik.... her makaron farklı bir lezzetti ve kesinlikle dört dörtlükdü... makaronun porsiyonu 5lira, kahveler 7-8lira arasındaydı...

ve ortak kararımızı verdik, havasından çok da bişey kaybetmemişti mekan.. zaten bulunduğu yer çok özel, servisi, dekorasyonu, lezzeti ile mekan da hakkını vermişti.. tavsiye edilir efendim.. sağlıcakla kalın...

Saki Bahçe

durup durup beyoğlumuz geliyor... iştahımız kabariyor, ayaklarımızın altı kaşınıyor.. bir fırsatını yakalayıp hooop istiklal caddesinde soluğu alıyoruz.. Geçtiğimiz cumartesi akşamı da oradaydık..

Arabayı Kadıköy'de parkettik, vapurla Beşiktaş'a, sarı dolmuşla da Harbiyeye vardık.

Uzun uzun yürümek istiyorduk, nerede duracağımıza karar vermden, öylece...

İstiklal caddesine girer girmez, sanki tüm İstanbul karşıdan üstümüze üstümüze yürüyor gibiydi.. klasik Beyoğlu kokuları ile kitapcılardan gelen beyoğlu müzikleri eşliğinde Galatasaray'a kadar geldik. Eskiden Galatasaray son nokta gibiydi, ondan sonra da 2 yer için yola devam ederdik, biri Odakule'nin oradaki Miğfer, biri de Rio Bravo... artık ikisi de yok, biri Gloria, diğeri de The House Cafe oldu...
Bir de Tünelden karaköye inmek için..
Şu son 3-4 yılda artık caddenin daha da keyifli yerleri Galatasaray Lisesinden sonrası oldu desem yeri var. Hele babylon'un, otto'nun olduğu Tünelin karşı sokaklarına muhakkak bir fırsat yaratıp gitmelisiniz. Daracık sokaklarda sofyalı, gedikli gibi meyhaneler pırıl pırıl beyaz masa örtülü masaları atmışlar.. mezelerin ve rakının mis gibi kokusu birbirine karışmış.. insanlar nasıl keyifli, nasıl koyu sohbetler var.. nevizadeye benziyor ama farkı daha kaliteli, aralarda cafeler, çin restaurantları vs. de var ve biraz daha az turistik.. yani sanki biraz daha istanbullu bir yer...

Tabi rezervasyon yaptırın cumartesi akşamı için muhakkak, nitekim biz de keyfimize göre bir yer bualamayıp oradan ayrılanlardan olduk o akşam...

gam değil, her zaman kendimize bir şekilde yer bulabildiğimiz, biraz da gediklisi olduğumuz Saki'ye doğru yolumuza devam ettik biz de.. ve bulduk da.. saki Nevizade'de bir mekan.. karşı tarafında biraz ileride bir bahçe yaptılar şimdi.. Saki Bahçe adında.. orda yer bulduk.. Sakinin özelliği tiyatrocuların, sinemacıların mesken ettiği yerlerden biri olması aynı zamanda.. o akşam da dizilerden tanıdığımız bir çok yüz aynı masada koyu bir sohbete dalmışlardı..



mezeleri güzel, lezzetli.. servisi hızlı, güleryüzlü.. fiyatları nispeten uygun.. 4-5 çeşit meze, tereyağlı karides ve bir 20lik efe rakıya 60lira verdik.. aynı masayı tünel tarafında 80-90 arası donatabilirdik sanırım...
sohbete daldık, kalabalık, yüzlerce yüz, rakı keyfi derken, gece 1i bulmuştuk... kahve içmek istiyorduk artık, ama burada değil...

6.08.2008

Cunda Balık Restaurant

Ayvalık'a hiç gittiniz mi? Ya Cunda'ya?.... orada balık yemenin, otlu mezelerini tatmanın keyfini aldınız mı hiç?


gidemediniz mi? yazııkkk....neyseki Ayvalık lezzetlerini ayağımıza getiren biri var...aslen Girit'liymiş sahibi..envai çeşit otlu meze kültürü de taa oralardan filizlenmeye başlamış.. Cunda Balık Restaurantı' ından bahsediyorum..


Masanıza oturmadan önce sergideki onlarca çeşit mezeye bir göz gezdirin derim... önce gözleriniz doysun bu ziyafete.. Papules salatası, labada salatası, kuzu kulağı, asfaraja (sarımsak filiziymiş.:)), kazayağı, çiğenginar salatası ve kabak çiçeği dolması... Arasıcaklarda da mezrana, ızgara kalamar yumurtası, kekikli tereyağlı ahtapot, kağıtta mezgit, fener kavurma, patlıcanlı rum böreği hemen sayabileceklerim...



ağzınızın suyu aktı di miiiiiii?

Bir de çok önemli bir ayrıntı, malzemeler tamamen Ayvalık'dan geliyormuş..

Bostancı'da bir ara sokakda.. bulması zor değil.. tarifini kendiniz alın derim...

Nispeten küçük bir yer.. rezervasyonsuz gitmeseniz iyi olur...

Afiyetle kalın...